Siz evlenemezsiniz! Siz kardeşsiniz!”

HEPİMİZ KARDEŞİZ!

Sanırım bir Cuma akşamıydı, ki Cuma akşamlarının Müslüman Cemaati’nin için olduğu kadar, benim için de önemi büyüktür, nitekim eve gidişimi iki misli uzatan ulvi bir trafik olur.

Eyüp’te çalıştığım için sanırım bana bu kutsal topraklar şöyle diyor “yola çıkma, secde et!”

 

İşte böyle bir Cuma günü.

 

 

 

 

Sabahın 6:00’sında zombi olarak uyandığım günüme tam gazla başlamışım. Bir gece önceden hazırlamış olduğum ütülenmiş kıyafetlerimi giyip, kestirdiğimden beri her sabah horoz ibiği ile uyandığım ve normal bir insan görüntüsüne bürünmek için saatlerimi harcağım saçlarımı düzeltmeyi başarmışım! Ve ne kadar bezgin olduğumu bir nebze saklayan makyajımı başarı ile yapıp , çok hayati bir saat olan 6:45’de evden çıkmak üzereyken… Bütün uyandırmama çabalarıma rağmen, sensörlü evladım genzinden dünyanın en tiz sesi ile “Anneaaaaaaa?” demesi ve sonra günlük HacıCavCav BıyBıy sohbetlerimiz!

– Anneaaa bugün tatil mi?

– Yok Atlas’cım bugün tatil değil

– YEAAHHHHH (yatakta debelenme ve kendini yerden yere atma)

– (Kendine geliş) İşe mi gidiyorsun?

– Evet bebeğim

– GİTMEEAAAAAAAAAAA

– Ama gitmem lazım yavrukuşum, annecik para kazanmalı

– Benim palam val!

– Seninkini biriktir evladım sen kendine birşeyler alırsın…

– Ben de işe gidecek miyim? (Alt dudağı titremeye başlar, çünkü iş okul demektir)

– Evet bebeğim (Özenle ütülediğim kıyafetlerim ile yanına yatıyorum)

– YOOOOOAAHHHHH (yatakta debelenme ve kendini yerden yere atma, aynı annesine benzeyen horoz ibiği hali ile kalkıp koluma yapışma)

– GİTMEEE-AAAAAMMMM

– Ama Atlas kuşu, gitmen lazım, büyüceennn, öğreniceeeeenn

– (İbikli İbikli karşımda oturarak) Hayıl! Gitmicem! Ben evde kalıcam! Temizlik yapıcam!

– Olmaz oğlum, işe gidiyorsun!

– O zaman ben de senin işine gelirim!

– Olmaz bugün patron var, kızar!

– O zaman sen beni işe bırak (saat hayati bir kırılım olan 7:15’e geliyor, o zamana kadar makul kalmış olan beynim kamaşıyor ve bir mahluk anaya dönüşüyorum)

– Hİİİİİ BANA BAK! SAAT KAÇ OLDU! BEN GİDİYORUM!

O zamana kadar tosur tosur uyuyan kocamı hırs ile dürtüyorum, Atlas arkamdan böğüre böğüre ağlayarak koridorda koşuyor, bir ara itişip kakışıyoruz, eteğime yapışıyor, eteğim de buruşuyor… Sonra yere çöküp ağlamaya başlıyor, ben yanına oturuyorum ve bana yapışıyor, akan burnunu koyu renk gömleğime sürüyor, bu arada sendeleyerek kocam geliyor, gömleğimin kolundan içeri elini sokmuş, bana minik pençelerini geçirmiş oğlumuzu kucağına alıyor ve odaya geri götürüyor.

Atlas bir anda beni unutuyor ve babasına kovboylardan bahsetmeye başlıyor…Antredeki aynada buruşmuş kıyafetlerim ve terden akmış makyajıma bakıyorum. Sevimsiz yüzümdeki sinir ifadeye bir an takılı kalıp, evdeki herkese çemkirip çıkıyorum.

 

Saat 8:07

Güne başlama rutinim bu…

Küçük hesaplarım tutmamış trafiğin böğrüne böğrüne dalıyorum!

Yollar Sultanı

Köprü Pehlivanı

Cesur Yürek!

Trafik ile didişe didişe işe geliyorum.

Bu arada saat 8:30 itibarı ile mailler geliyor, telefonlar çalışıyor, CarOffice çalışan biri olarak bütün bunlara cevap veriyorum.

 

Saat 9:30 binaya giriyorum, park edip ofisin kapısından giriyorum 9:45…

Saat neredeyse 10! Ben kalkalı 4 saat olmuş…

 

Bir parantez açıp, iş yerimden bahsetmek istiyorum. 6000 metrekarelik açık bir ofis ve ofiste her 3000 metrekareye bir tuvalet düşüyor ve benim oturduğum yer tuvaletin 3000 metrekare ters köşesi…Dolayısı ile saat 10:00’a doğru ilk ihtiyaç molamı verdikten sonra yerime geçiyorum ve günüm başlıyor.

Çok açım.

 

Özetle şöyle devam ediyor:

10:00 Toplantı (Kurumsal Projelerin Seçilmesi ve mümkün olan en saf bireye bütün işlerin ve toplantı notlarının çakılması…O ben oluyorum)

11:30 Yerime oturma (oturur oturmaz önce arkamdan sessiz adımlar ve sağ elinde açık laptopu ile Mesut’un yanaşması ve bana bir cümlede özetlenebilecek bir konuyu uzun iki paragrafta anlatması, o anlatırken birinin onun arkasında belli bir derdini anlatmak için surada beklemesi, derken aynı anda telefonumum çalması ve ona bakarken cep telefonumum çalması…Önüme biriken imza kağıtlarını açıklayan Zeynep…)

12:30 Herkes yemekte! Burası çok sakin, 2 saat içinde birikmiş maillerimi cevaplamaya ve sakin kafa ile yapmam gerekenleri yapmaya çalışıyorum.

Çok açım

 

14:00 Tam artık daha fazla dayanamam açlığa, inim hızlıca birşey atıştırim derken telefon çalıyor, “Hayatın Anlamı” konusunda yapılacak genel bir toplantı için benim mutlaka bulunmam gerektiğini söylüyor, yüce makamlar…45 derecelik tırmanma rampamızdan 5 karış topuklu ayakkabılarım ile çıkıyorum.

15:00 Yapılması gereken bir yığın iş var, derken telefonum bin kere ısrarla çalıyor, babam arıyor. Toplantıdayken önce mail göndermiş, sonra hemen arkasından aramış ben özel telefonumu sessize aldığım için açmamış, iş telefonumu da 5 kere “no” lamış olduğum için bana ulaşmaya çalıştığını anlıyorum ve açıyorum…Mail’deki konu şu: Apartman toplantısında eğer bahçeye çit yapılması konusu gündeme gelirse ben de hayır demeliyim. Babam bu konuyu bana zihinsel ve işitme özürlü bir insana anlatırmış gibi anlatıyor…Ben bir ömre yetecek kadar “Tamam babacım anladım, merak etme” diyorum.

Yerime gidiyorum.

Çok açım

 

Beni masamda bir sürü kağıt ve konuşmak üzere birileri bekliyor. Neden benim ilgilendiğimi anlayamadığım bir konuyu bütün konsantrasyonumla dinlemeye çalışırken arkamdan sinsice Mesut yaklaşıyor.

Çok açım

 

16:30 Sadece bir saat ve bir toplantı kaldı. Yukarılardan bir yerlerden bir telefon daha geliyor. Yarın sabah saat 8’e mutlaka yetişmesi gereken 1700 sayfalık bir sunum var. Acaba hemen yapabilir miyim?

Yapmam mı!

Yapıyorum.

 

Mucizevi bir şekilde saat 19:00 da bitiriyorum.

Çok açım

 

19:10 Annem arıyor ve saat kaçta geleceğimi soruyor, buna kaderci bir cevap veriyorum, bu dakik annemi memnun etmiyor, tam olarak saat kaçta geleceksem ona göre yemek ısınacak. YEMEK!

 

Koşarak çıkıyorum, son bir ihtiyaç molası alıp, dingir dingir topuklu ayakkabıdan taşmakta olan ayaklarım ile sürünerek yerin dibindeki arabama varıyorum.

Korkarak İBB’ye bakıyorum her yer kıpkırmızı, yollar tıkalı.

 

Yine bana 2 saatlik bir yol görünüyor.

 

21:15 Eve varıyorum.

 

İşte gerçekle karşılaşma anı:

Nana, Atlas’ın bakıcısı, kapıyı açıp kıçını dönerek içeri giriyor, annem ayaklarını uzatmış TV seyrediyor, Nana’da onun yanında, Atlas bir ateş topu olarak ben ayakkabılarımı ayaklarımdan sökmeye çalışırken üzerime atılıyor.

Annem soğuk bir ses ile mutfakta diyor, ben suçlu suçlu ve çok aç mutfağa giriyorum.

 

Annem geliyor, arkasından Nana annemle kendisine kahve yapmak üzere mutfağa geliyor. ben de anneme…

– Naaber anne nasılsın diyorum?

– (Annem burnundan soluyarak) Bugün senin evini temizledi Nana, çok yoruldu, kıza teşekkür et!

– Teşekkürler Nana. Nana yarım ağızla

-Bışay dial. Diyor ve kahveleri alıp içeri gidiyor.

Annem kapıdan çıkarken bana dönüp:

– Biz bugün Nana ile çok yorulduk, sofrayı da sen kaldır bir zahmet! diyor ve gidiyor.

Atlas kolumu emerken günün ilk ve tek yemeğini yiyorum, Atlas tek kolumu mıncıklarken sofrayı toplayıp üzerime değiştirmek üzere odama gitmek istiyorum.

– Nana, Atlas ile bir dakika ilgilenebilir misin? (Tekrar bir açıklama yapmak istiyorum, Nana Atlas’a ve eve bakan kişi)

Annem atılıyor.

– Çocuğunla ilgilen! Kadıncağız bütün gün yoruldu! Bu çocuk da anne sevgisi istiyor!

– Tamam da anne, birazdan gelip alıcam, sadece bi duş-

Derken kapı açılıyor, babam geliyor (ben aynı katta anne-babam ile karşılıklı oturuyorum)

Babam konuyu bilmese de.

– Annen haklı. diyor

Babam Nana’ya sevgi dolu bir “nasılsın?”dan sonra tam kapıdan çıkarken bana

– Kızım bak apartman toplantısına sen git, eğer çit yapmaya kalkarlarsa hayır de, ne biz ne babam istiyoruz de. Tamam mı! Bak çit mit işi çıkartmasınlar, ne biz ne siz çit istemiyoruz, aynen böyle de, çit istemiyoruz, ne gerek var de, bakın babam karşı, biz de karşıyız de, çit istenmiyor de. Sen git ve toplantıda bunu söyle.

– Tamam baba merak etme. (Kolumu çekiştirerek yalayan Atlas’a) Oğlum dur bi!

– Çit istmeiyoruz de tamam mı?

– Tamam baba…

Bu sırada kapıdan çıkarken öbür kolumu da babam yakalıyor ve beni kapı ve duvar arasına sıkıştırıp,

– Nana’nın yüzü neden asık? Birşey söyledin kalbini mi kırdın? diye soruyor.

– Yok baba bugün evi temizlemişte yorulmuş…

Babam, başını genelde insanların büyük bir kabahat karşısında yaptıkları gibi sallıyor…

– Haklı kadın! Kızım bak bu kadına destek ol, yardım et, bu kadının işi çok zor, sizin evinizin işi çok!

– Baba, ne işi var ki, sadece tek odayı kirletiyoruz, yemekleri annem yapıyor, Alirıza ütülenecek birşey giymiyor, ben ütümü kendim yapıyorum ve oğlan saat 5’e kadar okula gidiyor.

Babam beni iyice kapı ile sıkıştırıp tıslıyor.

– Yardım et! Ve kadına güler yüz göster, sarılıp ona teşekkür ederim Nana dedin mi? Bak orada üzgün üzgün oturuyor.

Muhteşem Yüzyılı elinde kahve ve sigarası dikkat ile seyreden Nana’yı gösterip.

– Onun hayatı hiç kolay değil!

– Baba benim ki de değil…

– Senden bahsetmiyoruz burada, bu kadını hoş tut, bak evladına bakıyor.

– Bana ben Atlas’a bakarken de kimse beni hoş tutmuyordu?

Babam lanet olsun seni yapana bakışları attıktan sonra beni serbest bırakıyor.

Ben kapıdan süzülürken,

– Söyle yönetim kurulu toplantısında çit istemiyoruz. Diyor ve kapıyı kapatıyor.

Sürünerek eve gidiyorum. Fark ediyorum ki çantam orada kalmış…Büyük bir cesaretle kapıyı açıp çantamı kaparken Nana ile gözgöze geliyoruz. Gözümü ondan kaçırıyorum eve uçarak eve gidiyorum.

 

Atlas sürekli konuşuyor ve oyun oynamak istiyor. Ben bir Şimşek McQueen oluyorum, bir kız böceği, legoları dağıtıyoruz, sonra pastel boyaları ve saat oluyor 10:30

 

Atlas’ı yıkıyorum, yağlıyorum, yatırıyorum…Kitap okunuyor, kulağına şarkı söyleniyor ve sayın seyirciler saat 10:45’de Atlas uyuyor!!!!

 

Yavaşca salona gidiyorum, ayakkabının şeklinden yeni kendini kurtarmış ayaklarımı uzatıyorum…Elime okumak için can attığım ama henüz 7inci sayfasına gelebildiğim kitabımı alıyorum. Alirıza geliyor. Kapıyı anahtarı ile açıyor ve bana ona kapıyı açmadığım için serzenişte bulunuyor.

 

Ben elimdeki kitabı okumaya çalışırken o geliyor ve mutlaka içinde ya araba kovalamaca ya da patlayan birşeyler olan bir film/dizi/belgesel açıyor.

 

Saat 11:20 benim kaykılma saatlerim.

Uzun oturuşa geçiyorum ve gözlerim kapanıyor…

 

Alirıza beni dürtüyor ve çakmak çakmak bakan gözlerinde bir arzu nesnesine dönüştüğümü görüyorum, o an oradan uzaklaşıyorum.

Tam odama doğru giderken kapı çalınıyor ve babam geliyor. Doğrudan konuya giriyor:

– Melda, Nana’ya haftada bir gün izin vermişsin, kadının morali bozuk (Nana annemlerde kalıyor da!)

– Evet?

– Kızım bu kadın çalışıyor, yoruluyor, sen anlamıyorsun, çocuk bakmak, çalışmak kolay mı? Sana göre hava hoş!

– Bana bu çocuğa en zor zamanında ben baktım, biliyorum ne demek çocuk bakmak!

– Sen ne baktın, ayrıca tabi ki bakıcan o senin çocuğun, bu kadın bakmak zorunda mı?!

– Baba, Nana, Atlas’a bakmak için burada, ona bu nedenle çalışma izni aldık.

– Ne zaman dinlenecek bu kadın?

– Pazarları?

– Neden? Siz dötünüzü gezdirin diye mi?

– Baba, bak çok yorgunum, benim haftasonu yapmak istediğim şeyler oluyor, karı koca arada bir dışarı çıkmak isteyebiliriz…

– Böyle hoyt hoyt gezeceğinize evinizde oturun, evinizi toplayın temizleyin! Bu kadına da yazık! insan ol! halden anla!

Babam kapıyı çekip giderken diğer kapıdan bana sanki ben Hürrem’mişim gibi bakan Nana’yı görüyorum.

Ne olduğunu anlamak isteyen Alirıza arkamda dikiliyor, babam ona

– Oğlum apartman toplantısında çit konusu açılırsa, biz istemiyoruz, babam da istemiyor de! Tamam mı?! diyor ve kapıyı kapatıyor.

Uykum kaçıyor, uykumun kaçtığını anlayan Alirıza bana hülyalı hülyalı bakıyor, ben kaçıp yatağıma yatıyorum. Tam dalmak üzereyken Atlas su istiyor, onu almak için kalkıyorum. Kalkmışken mutfağı topluyorum, yarın giyeceklerimi seçiyorum, çantamı düzeltiyorum, telefonları şarja koyuyorum, Atlas’ın oyuncaklarını topluyorum…

Yatağıma yatıyorum ve Nana’ya yaptığım kötülükler için af diliyerek yatıyorum.

 

Rüyamda çitlerin üzerinden atlayan Nana’yı görürken gün doğuyor…

Leave a reply

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir