SAVERS SAVE ME!

Sabah saat 05:30 … hala gün ışımamış. Kimse ayakta değil. Kediler benimle birlikte cin gibiler. Önce yatakta şööööööyyyyyllle bir geriniyorum sonra ayağa kalkıp ayakta bir seans daha. Pencereyi açıyorum miss gibi taze bir serinlik var.
Bizim tüylü çocuklara diyorum hadi gelin bakalım, yemek vakti!
Onların mamasını verip çay için su ısıtıyorum.
Sokakta ses yok. Evde ses yok.
Yüzümü yıkıyorum, dişlerimi fırçalıyorum…dişlerimi fırçalarken çayımı demliyorum (bu aralar favorim Vanilya Rooibos), özenle kremimi sürüyorum, küpelerimi takıyorum, hafif makyajımı yapıyorum, havalanmış yatağımı düzeltiyorum. Dünden hazırladığım kıyafetlerimi giyiyorum ve olmazsa olmaz ayakkabılarımı giyip aynaya bakıyorum. Aynadaki kadını seviyorum. Çok iyi bir dost! Beni yarı yolda bırakmayan akıllı ve disiplinli biri. Bazen dağılıyor ama çabuk toparlıyor neyse ki.
Kendim, ben ve şahsım.
İkimize ait bir zaman bu. Oğlumu az sonra kaldıracağım ama hala kendime ait 15 dakikam var. Okula gitmeyeceksem – ki bu saat 6:45’de evden çıkmak demek- yoga, gideceksem 15 dakika çay ile biraz kitap okuma, biraz günü değerlendirme zamanım.
BEN zamanım.
Sonra trafik, uyanan oğluma sonsuz “hadi” zamanı, onu servise ite kaka gönderip günün işlerine saldırma…
Ama şu an değil.
Şu an benim zamanım! Ve bu harika çay ile bunun tadını çıkarıyorum.
Hayatımda kendime ait, kimse uyanmadan, şehir söylenmeye, uğuldamaya başlamadan çaldığım en kıymetli anlar.

Erken kalkmak benim için bu demek.
Eğer oğlum evde yoksa bu bir ödül.
Eğer hele ki hafta sonu ise bu süper uzun bir “ben” zamanı!
Herkes için değil belki. Ama benim için öyle.
Bunu söylediğim birçok kişinin garip bulduğunu görünce kendin için erken kalkmanın bir “elitler klübü” olduğunu anladım.
Ne iş yaparsan yap, kendin için erken kalkmak, kendine verdiğin nadide bir ödül.
Hep böyle değildim.
Tabi ki okul hayatı boyunca erken kalktım. Hatta hayatımın 1989 ile 1999 arası 10 yıllık dönemi neredeyse uyumadan geçti. Tasarım eğitimi ve film yapımı günlerce uykusuz kalarak becerebileceğiniz bir iş. Sabah saat 6’da işimin bitip duş alıp okula gittiğim günlerim normal bir saatte yatıp erken kalktığımdan daha fazlaydı.
Beni erken saatlere alıştıran ilk kişi hem okuldaki dostum, hem de sonra San Francisco’daki ev arkadaşım Güniz oldu. Sabah saat 5:30 da o zaman evin telefonundan beni kaldırır, saat 6:15’de Farabi sokağın köşesinde buluşur, sonra da 6:45 servisini yakalamak için birlikte Tunus Cadde’sine yürürdük. Hele ki bahar sabahları kimse yokken Ankara’nın sokaklarında yürümek, Cinnah ve Atatürk Bulvarını çevreleyen o yüce ağaçların altından günün ışıkları süzülürken gülerek, sohbet ederek şehrin sahibi gibi yürümek…
Bu alışkanlık bende yerleşti.
Sabah gün ışığı ile kalkmak hele ki günün en sevdiğim aktivitesi oldu. Acelen olmadığı halde sadece günün bereketi için uyanmak. Bundadır ki, evimde tül var ama perde yok.
Yuvam da ışıkla uyansın istiyorum.
Bunları anlattığım özellikle öğrencilerim inanamıyorlar, ben de onlara sabahın güzelliğinden bahsederek akıllarını çelmeye çalışıyordum. Fakat; okuduğum bir kitapta bununla ilgili şahane bir metoda denk geldim. Birçok insanı da sabah insanı olmaya devşirdim. (oğlum dışında…ama öte yandan belki de yeterince istemiyorum o saatlerde kalksın. Bu aramızda kalsın tamam mı?!)
Hem yazarın bunu ifade edişini hem de ben nasıl uyguluyorum onu anlattım:
S.A.V.E.R.S.
Silence – Yatamadan önce kendinizi rölantiye alın ve evdeki ses çıkaran cihazları uzaklaştırın. Bilgisayarı kapatıp hemen uykuya dalmanız mümkün olmaz ya da zihniniz dinlenmez.
(Ben eğer 12’de yatacaksam saat 11:30 gibi “wind down” etkinliklerime başlıyorum. TV ve bilgisayarı kapatıyorum, telefonumu banyoda şarja takıyorum. Evi topluyorum ve oğlumun kahvaltı hazırlıklarını yapıyorum. Ertesi gün giyeceklerimi ve çantamı hazırlıyorum, yüzümü yıkıyorum, dişimi fırçalayıp, duş alıp yatıyorum.)
Affirmation – Kendinize yarın yapacaklarınız ya da bugün olanlar ile ilgili güzel sözler söyleyin.
( Öz şefkat benim çok geç tanıştığım bir kavram. Ben öz azar ile yaşayan bir insan(ım)dım. Şimdi hafiften kafayı taktığım konular ile ilgili “bu yarının işi Melda yat uyu.” Ya da “takma kafana naaapalım” ya da “aferin kızım sana” falan gibi “öz”konuşmalar yapıyorum. Türk bir ailede büyüdüyseniz akşam yatarken eksikliğiniz kendinizi ödüllendirmekten öte affetmek olabiliyor. Affedin gitsin. Ya konuyu düzeltmek ile ilgili bir plan yapın ya da bir daha tekrarlamamak için ve sonra affedin. Beyin kim ile konuştuğunuzu ve kimi duyduğunuzu bilmez. Söyleyeceklerinizi yüksek sesle söyleyin ya tartışın ve konu hakkında söyleyeceklerinizi söyleyip rahatlayın, ya da kendinizi affedin ve eyvallah deyip geçin)
Visualization – Yarın yapacaklarınızı gözünüzde canlandırın
(Okula yemeğini, çayını, atıştırmalıklarını bile götüren biri olarak yarın ne yerim, nasıl bir gün olacak ve konforlu olmak için ne giyerim ne zaman eve gelirim ve yemek hazırlamak için ne kadar vaktim olur, evde ne eksik dönüşte alayım, kediler ben yokken neye zarar verebilirler onları ortadan kaldırayım ve LGS’den beyni bulaşık süngerine dönüşmüş oğlumun da neyi unutabileceğini düşünen biri olduğum için her akşam bir sonraki günün zihinsel tatbikatını yapıyorum. Günümü optimal yaşamamı sağlayan bir alışkanlık. Böylelikle alışveriş çantamı almayı, kedilere mama koymayı, çiçeklerin suyunu vermeyi, evi ben yokken temizlesin diye robot süpürgeyi temizlemeyi unutmuyorum. Görselleştirme aynı zamanda uzun, yorucu, stresli, önemli bir günü de parçalara bölerek yönetmenizi ve olabildiğince hazırlıklı olmanızı sağlıyor)
Exercise – Hareket edin!
(Egzersiz deyince herkes spor yapmayı düşünüyor, ama sabah hareket etmek ile spor aynı şey değil. Eğer yürüyebiliyorsanız yürüyün, yoga yapın, dans edin, paten ile hareketler yapın, evde zıplayın…ya da benim gibi yapacak çok iş ama 24 saati olan biriyseniz de kalkıp bilgisayar başına oturmak yerine, evi toplamak, yatak düzeltmek, kedileri taramak, çiçeklere su vermek, kahvaltı hazırlamak, çamaşır katlamak, bulaşık makinesi boşaltmak gibi işleri yaparak bedeninizi uyandırabilirsiniz. -aynı zamanda işler de bitmiş olur!-)
Read – Sabah kalkınca okumanız gereken en önemli belgeleri ya da makaleleri okuyun.
(Gece biz uyurken beyin sıvısı beynimizin sokaklarını bir arozöz gibi temizler. Bir gece önce yorgun zihninizin almadığı konu ya da hatırlamanız gereken bilgileri sabah erken yataktan çıkmadan ya da o mis gibi taze demlenmiş çayınızı içerken okuyabilirsiniz. Ben her iki türlü yapıyorum bunu. Akşam yatmadan şöylece bütüne bir göz atıyorum, sabah kalkınca dikkatli okuyorum. Akşam yatarken okuma huyum 6 yaşımdan beri var. Zaten başucumda hep bir kitap var ama özellikle altını çizip okuduklarımı baş ucuma koymuyorum.
Öte yandan zihniniz 3 ayrı çalışan gibidir. En akıllı ve becerikli olanı saat 6-12 arası çalışır, tembel olanı 12-14 arası 15-18 arası da yaratıcı olanı iş başındadır. Becerikli olana akıllı işleri verin. 18’den sonra artık dinlenmek isteyen çalışanı da salıverin!)
Scribe – Ertesi günü yapacaklarınızı bir ajandaya yazın ya da bir şükran defteri veya günlük tutun.
(Kalem kağıt kadar müthiş araçlar var mı? Ne elektrik ister ne pil ne şarj. Yazdığınız her şey fiziksel dünyanızda gözünüzün önünde durur. Benim favorim ajandam ve post itler. Bir disiplin olarak her akşam ajandamı yeniden düzenliyorum. En ufak manasız gibi görünen şeyleri bile yazıyorum. Onları aklımda tutmak istemediğim için. Alacak verecek ödenecekler, postlanacak kargolanacaklar, uğranılacak görülecek konuşulacaklar ve diğer bütün işler. Çamaşır yıkamak bile sizden zaman alır, o zaman ajanda da yeri vardır. Böylelikle hem bütün yaptığınız işleri görürsünüz hem de size net kalacak zamanı. Beyin aynı el gibi işlevsel bir organdır onu bir cep gibi kullanmayın. Nasıl ki elleriniz doluyken kavanoz açamazsınız, problemlere yaratıcı çözüm bulmak için de zihninizi serbest bırakmanız gerekir. Bunun adı Braindump’tır. Aklınıza gelen her şeyi gözünüzün önünde olacak bir “deftere ya da kağıda” yazın. Güzel sözleri, iyi fikirleri, önemli konuları da post itlere yazın ve gözünün önüne koyun. Evden çıkarken unutmamanız gerekenleri post ite koyup kapıya, çocuğunuzun yapmasını istediklerinizi post ite koyun ve gerekli yerlere yapıştırın. Özlü sözler gözünüzün önünde olsun, yeni öğrendiklerinizi, unutmamanız gerekenleri yazın ve en fazla vakit geçirdiğiniz yerlere asın. Sonra toplarsınız. Aklınızda tutmak sizi yorar, bilgisayara tutmak da işe yaramaz çünkü siz bakmadıkça o bilgi gözünüzün önünde değildir. Bunun yanı sıra ben akşamları görsel bir günlük tutuyorum. Arada da burada çizdiklerimi paylaşıyorum. Bana akşam yatmadan renkli kalemler ile vakit geçirmek çok iyi geliyor.)
Bu durumda sevgili okuyucular ne yapıyoruz?

  • Saatimizi yatmadan yarım saat önceye kuruyoruz ve bütün teknolojik alet edevatı kaldırıyoruz. Kendimizi ve zihnimizi ve evimizi sessizleştiriyoruz.
  • Kafamızı yastığa koymadan kendimizle ya da başkası ile kavgamızı bitiriyoruz.
  • Yarın’ın zihnimizde bir tatbikatını yapıyoruz
  • Sabah yataktan kalkınca bedeni uyandırmak için hareket ediyoruz
  • Temiz zihinle önemli işleri yapıyoruz
  • Aklımızda tutacakları kağıtlarda tutuyoruz ki zihin işlesin.

Böylelikle hem erken kalkıyoruz hem de günün en verimli saatlerini kendimize ayırabiliyoruz!
Eğer benim gibi düşünüyorsanız ve ayda bir Perşembeleri saat 6:00’da görüntünüzü de açmak şartı ile 30 dakikalık bu ay ne okudum, ne öğrendim, ne keşfettim başlıklı sohbetlerin olduğu KAHVALTI KULÜBÜNE katılmak istiyorsanız lütfen bana e mailinizi iletin!
Sevgiler ve hepinize iyi haftalar!

Leave a reply

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir