KIŞ UYKUSU

Gerçekten de sizin yaşadığınız yerleri bilemem, ama İstanbul’un kışı pek bir rezil oluyor.
Ne gerçek bir kış, ne bir ılıman hava, manik depresif bir ruh hali gibi, bir gün güneş açıyor, ertesi gün kar yağıyor, kar benim gök kuşağından sonra en sevdiğim doğa olayı olduğu için hadi buna seviniyorum, hava ertesi gün hemen ya o güzelim bembeyaz karları buza çeviriyor ki; odun gibi simsiyah olsunlar ve biz eğer trafikte, ya da otobüs beklerken, sokakta yürürken falan bir şekilde ölmediysek, en azından o pis buzda kayıp boynumuzu kıralım….Ya da hemen ertesi gün yağmur yağıyor ki; karda yürümek, kardan adam yapmak gibi azıcık bile olsa, içinde bulunduğumuz cendere ruh halinden kurtulacak mutlu bir an yaşayalım…
Ama yoooo..
Herşey olduğu gibi; maç, bir politikacı ziyareti, yağmur, ufak bir kaza, yeni ekilen çiçekler, okulların açılması, cumartesi, cuma akşamı, pazar öğlen…kar da sadece daha fazla! Çok fazla! manyakça bir trafik demek olsun.
Yine sizin yaşadığınız yerleri bilmem, bilemem…Ama ben sürekli gergin, huysuz, her boka maydanoz, hayatımı zindana çevirmeyi kendine iş edinmiş ihtiyar tatsız bir baba ile yaşayan evde kalmış kız hissiyatı ile günlerimi geçiriyorum.
“Ay şimdi şuna laf edecek…hah! uyandı kim bilir neye saracak?” hep bir baskı hep bi gerginlik…
Ya da, olur ya, mesela benim ufak tefek zevklerim vardır, ne bilim, afrika menekşesine bakıyorumdur, kanaviçe falan işliyorumdur, arada bakkalın çırağı, tüpcü çocuk ile flört ediyorumdur. Ufak mutluluk anlarım ya da kaçışlarım vardır, hemen onları görüp yok eder! Onu öksürtüyor diye menekşeler atılır, estetik anlayışı olmadığı için “madem elim iğne tutuyor” kanaviçe yapacağıma kendi donlarına yeni lastik geçirmemi ister…tüpçü çocuk ve bakkal çırağı ile kendi muhatap olur. Bu evimdeki mendebur ihtiyarın hiç öyle çekilecek tarafı olmadığı gibi, evdeki varlığı ile de mutlu olamazsın…Konuşmaz, konuşursa ya azarlar, ya şikayet eder, müzik dinlemez, kitap okumaz, hobisi yoktur itin! Bütün gün bi köşeye kurulur, mahalleyi keser ve gelen geçen herkesten nefret edip, söylenir durur…
Ruh halim bu.
Sonra, Eylül başında ben kendi işimi yapıcam diye çıktım ya yola! iyi bok yedim…
Onun da bi baskısı, gerginliği, bi stressi falan var.
Ayrıca bütün bir ay çalışıp para almıyorum…
Tamam zamanım var, ve sevdiğim bir işi yapıyorum, ama hayatım eskisinden de zor.
Hayatı kolaylaştıran tatlı anlar vardır, mesela dostlar…
Ama domuz gribi olduysan, bu seni onlardan da hafif uzaklaştırıyor.
Aşk mı dedi biri? Yardımcı olamiciiim. Kışın, ve yüzümün yarısı uçuklamış, saçlarım matlaşmış ve üzerimde 7 kat kıyafet ayağımda asker postalları ile kendimi aşka açamıyorum.
Açacak yerlerim kapalı, tutulmuş ya da üşüyor…
Bi de üstüne bi kapalı havaaa, aman bi depresiffff, bi soğukkkk, bi ayazzzz, bir sıkıntılıııı…
Kimse çalışmak, buluşmak, eğlenmek istemiyor.
Saçını fönletsen saniyede kafana yapışıyor, ruj sürsen kaşkola bulaşıyor, topuklu ayakkabı giymek na mümkün! Napıcan?
Sizin memleketlerde ne yapılıyor? Hani burası İsviçre, Fransa Alpleri falan olsa git kayak yap.
Burada eve kapan, film, kitap, boza, sahlep, kuruyemiş, meyve, kalbin kırıksa çikolata…
Sonra bu rezil hava geçecek ve kendini en piyasaya çıkartman gereken aylarda ne olacak??? Dirilişteki Leonardo Di Caprio. Bitmiş tükenmiş, morali çökmüş, enerjisi çekilmiş, şişman bir haliniz…Bütün bahar artık koş, diyete gir, kendini toparla…
Derken şunu düşündüm.
Ulen, biz neden kış uykusuna yatmıyoruz?
Bu nefis bi fikir? Biz bunu ayılara nasıl kaptırdık yaw?
Ekim Kasım gibi git, arkadaşların ile ziyafetten ziyafete ye ye ye…
Kıçına tıka otu, devril yat! – ki insanlar bunu yapıyor olsa eminim ot olayını bir şekilde daha iyi çözerler- herkes uykuda. Nefis.
Ay bir doğa da nefes alsın. İnşaat yok, trafik yok, kurda kuşa bulaşan yok.
Misler gibi döne döne uyu. Ayılar 5 ay uyuyorlarmış, tamam ayı gibi uyuma, onların uykusu ağır, 3 ay uyu…
Bi uyanıyorsun, cildin kendini yenilemiş ışıl ışıl, dinlenmiş bir beden, saçlar gürleşmiş, en güzeli deli kilo vermişsin…
Uyan, al randevunu, ağda, manikür pedikür, dip boya! 2 saatte yaza hazırsın.
Hava güneşli, günler uzun
Bir sürü yapılacak iş var, bereket geri gelmiş piyasalara.
Hani derler ya, sen bi bunun üzerine uyu…Belki de savaş falan da olmaz, mis gibi dinlenmişsin, yenilenmişsin, bahar gelmiş…Onu mu düşünücen?
Çık sokağa, katıl bir hayata…o karanlık pis, ağır hava ile bıraktığın şehir de bi kendine gelmiş. O da haklı yani, kızcağınızın 6-7 kişilk misafir hazırlığı var, biz 50 kişi abanmışız, evin içine sıçmışız, ne var ne yok yemişiz tüketmişiz, uğul uğul bir ses, ne dendiği anlaşılmıyor…İstanbul’um da bi nefes alır, biz dötümüzde ot ile uyurken.
Bence her türlü saçma fikrin kabul bulduğu bu cinnet vatanımda, Asrın Projesi bu olmalı.
Benim aklım yattı…Otlar benden arkadaş…Öyle bi ot da tıkarım ki 3 ay rüyaya doyamazsınız.
Hadi öptüm.
Ben yatıyorum…
Leave a reply