JoHari’nin penceresi ve Zoom

Her gün en az 15 yeni insan tanıyarak yaşadığım sosyal çemberim; son bir aydır 4 yaşındaki kedimiz Nimbo, 12 yaşındaki oğlum Atlas ve 10 yıldır bizimle birlikte olan emektar Nana ile sınırlı.
Birbirimizi yiyerek yarattığımız küçük bir ekosistemimiz oluştu. Buna da şükür. Evlerinde tek başına kalanları da var.
Beni, kendi kafamın ve biraz da ev ortamının dışına çıkaran şey sosyal medya. Çeşitli whatsapp gruplarım, bir girdap gibi beni içine çeken Instagram ve milletimin zekasını her iki uçta gözlemlediğim Twitter.
Bütün bu sosyal medya ortamlarına doğal olarak gündem hakim; ya Coronavirüs ile ilgili komik ve ciddi paylaşımlar ya da yine yaşadığımız duruma ilişkin sosyal, ekonomik, politik insanı iyice gerecek bilgiler.
Arkadaş gruplarında ise tabi ki müthiş doyurucu sohbetler yerine geyiğin dibine vuruyoruz.
Vuruyorduk…Ta ki geçen Pazar yaptığımız Zoom buluşmasına kadar.
Zoom’u kullanıyor musunuz bilmem ama benim daha birkaç hafta öncesine kadar adını bildiğim, kullandığım bir uygulama değildi. Şimdi misafircilik aracım. Evime; iş çevresini, okul arkadaşlarımı, öğrencilerimi, eski dostlarımı onunla davet edip, ben de onlara misafirliğe gidiyorum.
Geçen hafta sevgili liseli dostlarım ile saat 19:00’da buluşmak üzere sözleştik. Bunlar benim çok eski çok sevgili dostlarım, ailem olan insanlar. Bu gruptan Fulya, Gökhan ve Cenk’in kurduğu Dudes’un Monk’daki konserlerinde, en az ayda bir görüşme fırsatı bulduğum, her gördüğümde içim ısınan, sarıldığımız, öptüğümüz, birlikte zıplayarak dans ettiğimiz arkadaşlarım…hey gidi hey!
Şimdi sanal ortamda saat 19:00’da birlikteydik. Bağlandın, düştün, aaa o geldi, bu gitti, arka plandaki nedir, nerden değişiyor ile ilk 40 dakikamızı harcadık. Sonra bir süre Fulya ve Cenk’in gitarına eşlik edip şarkı söylemeyi denedik…Felaketti …Tabi ki sonra olay Corona günlerine geldi ve felaket konuşmaları ve geyik girdabına saplandık. Ta ki dostlarımızdan biri “Ya arkadaşlar, gerçekten ben artık çok bunaldım, farklı bir şeyler konuşalım” diyene kadar. O zaman aklıma geldi! Benim JoHari sorularım.
İletişim ve yaratıcı ifade atölyelerinde kullandığım ve yıllar içinde genişlettiğim bir soru setim var. Benim için kıymetli bir eğitim aracı. Şu an 44 adette. Eğitim öncesi kişilere ilk ben top atıp sonra topu istediği birine attırıp ona 1-44 arası bir rakam söyletiyordum, rakama denk gelen sorunun cevabını karşılıklı vererek ilerliyorduk. Sorular normalde birbirimize sormadığımız ama cevabını öğrendiğimizde karşı taraftaki kişiler ile yakın bağ kurabildiğimiz ve onları insan olarak daha iyi tanımamızı sağlayan sorular. Aynı sorulardan kendim için yaptığım bir de Jenga setim var.
Çocukluğumdan beri çok soru soran bir tipim. Meraklı olmanın dışında olayların, kişilerin, durumların, bilginin arkasındaki gerçek benim için heyecan verici bir define.
Neredeyse bütün eğitimlerimde, Joseph Luft ve Harrington Ingham isimli iki psikoloğun 1955’lerde yarattığı özfarkındalık yapısı olan JoHari’nin Penceresi’ni anlatırım. Burada kişileri yakından tanımak ve kendini tanımakla ilgili basit bir eylem vardır; Sor – Anlat. Etkin dinleme de soru sorabilmekle ilgilidir, etkin iletişim de, iyi bir eğitimci olabilemek de, koçluk da. İyi eş, iyi anne, iyi kardeş, iyi dost…bütün bunlar da doğru soruları sorabilmekle ilgilidir. Ama soru sormanın sorgulama olmaması gerekir; ki asıl olan “kişinin kendini açma” eylemi gerçekleşebilsin.
Evime ziyarete gelen sevgili dostum Fulya’yı özellikle bu sorular ile bunalttığım olmuştur. Hazırladığım ya da bulduğum sohbet soruları için, her zaman hevesli bir oyun arkadaşıdır.
Yaptığım sayısız eğitimde, yakın çevremde, özellikle sevgili Fulya ve hatta Fulya’nın yeni tanıdığım dostları sayesinde; sizinle paylaşacağım soruların, tanımadığınız kişilerle hızla yakınlık kurmanızı sağlayacağını, hatta sorulara cevap vermediği zaman bile onları daha iyi tanıyabileceğinizi gördüm.
Bizim Zoom oturumunda da ilk bu soruları el yazısı ile yazıp numaralandırdığım minik kartlarımı kullanarak başladım. Sıra ile arkadaşlarımdan rakam aldım. Sonra hepimiz ya chatbox’dan yazarak ya da konuşarak cevap verdik. Bu cevaplar ilkokul aşklarından, ölüm korkusuna, endişelerimizden hayallerimize, gönül gözümüzdeki kendi imajımızdan değer ölçümüze kadar içimizi, birbirimize açıklıkla gösterdi.
En az 30 yıllık dostlarımı çok kısa süre içinde daha yakından tanıma, daha iyi anlama olanağı verdi. Oyunun çok hevesli bir oyuncusu olan sevgili dostum Anıl, benden soru setini isteyince bunun pdf’ini hatırladım…Onunla paylaştım.
Sonra düşündüm. Uzun zamandır evdeyiz… Evde eşi ile boğaz boğaza gelmiş, çocuklarından sıkılmış, annesi ile bir ömre yetecek kavgayı etmiş, evde kendinden bile bunalmış, tek başınayken “ileride fırsat bulunca yaparım” dediği her şeyi yapmış olan kişiler, bu küçük oyunu evde ya da uzaktan dostları ile oynayarak izolasyon zamanını belki yakınlaşma anlarına çevirebilir.
Her şey bir yana oyun oynamak eğlencelidir.
Oyun konusunda dünyanın en iyi uzmanlarından biri olan Dr. Stuart Brown’ın dediği gibi
“Oyunun tersi çalışmak değildir; oyunun tersi depresyondur.”
Sorularımın bu sıkıntılı günlerde sizin için de keyifli sohbetler açması dileği ile…

Leave a reply

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir