Yeke Yeke It’s Time for Africa!
Sevgili dostlarım, uzun zamandır yazamadım…ama bir sorun nedendir?
Yaklaşık 4 aydır 2 yaşında bir alev topu olan oğluma kendim bakmaktayım, ayrıca yemek, temizlik ve koca şevkati gibi konuları da bizzat halletmekteyim.
İnsanlık için küçük olsa da benim için büyük bir adım!
Bu noktaya nasıl geldim bilmiyorum ama sanırım Ağustos ayı içinde Orta Asya steplerinden gelecek olan bir devenin bile evime ve çocuğuma daha özenli bakacağını fark etmem ile kendi başımın çaresine bakmaya giriştim.
Bunun yan etkileri olmadı değil tabi…Sürekli dişlerimi sıkmaktan mütevellit bir çene ağırsı ve aşınan dişler, Giyom Tell’in yayı gibi gerilmiş sinirler, dışarı fırlamış gözlerim ve katır tırnağı şekline gelen Mona Lisa ellerim var tabi…
Geçen haftalarda bu sorunun derinlemesine incelemek için çalışma odama girdim (Burada bir parantez açmam lazım, çalışma odam kendimi başka yerlere ve fikirlere ışınladığım duşakabindir. Akan sıcak su hem çocuk ağlamasını bloke ediyor hem de beni bir şekilde şu an içinde bulunduğuma inanamadığım hayatımdan izole ediyor) bu kadar kendimden geçercesine çalışıp 2 yaşındaki oğlum ile papaz olmamın, sık sık 6. katın balkonundan aşağı toprak çekerek bakmamın ve kocamı görünce ona arkasında ayı varmış gibi davranamamın nednelerinin bir de ofis ortamında derinlemesine irdeledim…Aslında sorun tamamen İstanbul’da yaşamamdan kaynaklanıyordu.
Yani tamam oğlan hareketli ve çok meraklı, neredeyse her 2 yaş çocuğu gibi, ve eşim işe giderken bir gömlek giymek durumunda, evim anne standartlarında olmasa bile temizlenmeli ve yenecek bir şeyler olmalı evde. Ayrıca ben geçmiş hayatımda fönlü ve ojeli gezmeye alışmış bir organizma olarak kendimi belli bir noktaya karar bırakabiliyorum…Hem ev, hem bebe, hem eş, hem elimden geldiğinde iş -neden? para kazanmak lazım, o kadar okumuşsun üretmek lazım- hem de kadın olarak kendim ile uğraş didin başka bir mahluğa dönüştüm.
Sonra bir an kendimi Afrika’da düşündüm.
Memelerimin belime indiği, belimde 12 yaşımda evlenirken kabilenin ottan yaptığı bir etek, yerlerde keçi bokları ile oynayan oğlum ve eve yemek getirmek için pipisine bir külah takıp işe gitmiş olan kocam.
Ütü yok! Çocuk evi dağıttı yok! Yazlık kışlık, modaya uymak, kendine bakmak, yemek takımları, ayakkabılar, spor malzemeleri, toz alınması gereken bir kütüphane yok…Zaten genel anlamda toz içinde yaşandığı için toz alma konsepti yok…Bulaşık yıkama, tuvalet temizleme yok, çünkü su yok…Yemek demek, kocam ne vurduysa o demek, bir şey vurmadıysa bir kap lapa demek…Atlas’ın hangi okulda okuyacağı ya da ayağına hangi ayakkabının alınması gerektiği gibi bir detay yok…ki Atlas’ın böyle bir ortamdan çıkıp Amerika Birleşik Devletleri Başkanı olması, İstanbul’dan çıkıp şu anki durumda Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı olmasından daha olası…
O zaman bir aydınlanma yaşadım.
Ben kendimi bu lanet olası standartlar için sıkıyorum. Bu aslında şükretmem gereken birşey, ama gelin görün ki üniversiteyi yüksek onur derecesi ile bitirdiğiniz halde tuvaleti temizleyip halıdan çocuğunuzun kusmuğunu temizlerken böyle bir tevekküle ermek bir hayli zor.
Eğer ben 18 yaşımda dünyayı yerinden oynatacağımı düşünürken biri gelip falıma baksa ve bundan 20 yıl sonra seni çocuğunun sümüklerini bir aletle burnundan emerken görüyorum* dese şu an hala kurtulamadığım ağır bir bağımlılık ve depresyon halinde olabilirdim. (Oğlan nezle, ve doktor genizden aktığı ve henüz sümküremediği için burun aspiratörünü almamı söyledi; bu da bir ucunda bir burun hunisi öte yanda sizin emmenizi gerektiren bir hortumdan ibaret…İşte bence bu anneliğin en üst sınırı)
Şu an hayatım bir döngü halinde “ertele, vazgeç, ertele, vazgeç,…” den ibaret. Akşam ayaklarımı uzatıp film seyretmek istiyorum (Allahım ne de ulaşamadığım bir hayal! Müthiş bir proje) ama o da ne oğlum içtiği 250 cc sütü hiçbir objeyi küstürmeden, yer, gök, halı, yatak, üstü başı ve yatağındaki 21 peluş hayvanın üzerine kusmak sureti ile bulaştıyor. Yatak değiştir, oğlanın üstünü altını değiştir, halı sil, yeniden sütü hazırla, oğlanı uyut, çamaşırlar makinaya koy…A! saat olmuş gece 2…Bu saatten sonra ancak Bacak Omza, Sıcak Bedenler, Islak Dudaklar türü filmler kaldığı için geçmiş olsun film saadeti.
Ya da…
Bugün kendim için istediğim meselaaaa, hmmmm, şöyle sıcak bir kahve ve geçen Pazar gününün gazetelerine bir bakmak. Ev temiz, yemek hazır, oğlan şimdi uyudu…Kahveyi koyuyorum, sütü bardağıma döküyorum bu arada ketılda su kaynıyor, tam düğmesi atıyor “tık” o da ne içeriden bir ses: “Annniieeeeee???!!!” iyi günler sevgili kahve hoşgeldin operasyonel işler sinsilesi…
Bu nedenle böyle bir günün akşamında, oğlanı uyuttup, herşeyi hale yola soktuğum saat sabaha karşı 3 sularında duşa kabinime girip Afrika’yı hayal ediyorum…
Size de tavsiye ederim.
Bu son derece “bok”tan yazı için de özür dilerim, kusmuk, sümük, kaka vs. hayatının mutad bir parçası olmayanlar için gerçekten yazı biraz ağır olmuş olabilir…
Not: Atlas okula başladı. Dün ise hayatımda bir milad oldu ve okulda yemek yedi uyudu bu da bana her gün saat 10 ile 15 arası bir zaman dilimini tanıyacak. 5 saatin ne kadar uzun bir zaman olduğunu bugün gördüm, bu yazı da dahil olmak üzere bir sürü sürüncemede kalmış işi hallettim. Okulu bu konuda düşünen annelere tavsiye ederim.
Leave a reply