Evde Delirmeden Zaman Geçirmece

Virüs, virüsün sosyal ve ekonomik etkileri, yaşanan histeri ve insanlığımıza tutulan ayna, hayatımızda üzerinde çok fazla düşümediğimiz ve sonsuza dek sürecek zannettiğimiz ufak tefek keyiflerimizin sonu… (Almond Short Decaf Latte misal :p)
Sonunda hepimiz evlerimize kapandık ve bütün dünya Ankara olsun! adlı fantezi gerçekleşti.
Ben 80’li yıllarda Ankara’da büyüdüm. Öncelikle Ankara’da deniz olmadığı için, bizlerin hava azıcık açtığında ya da mevsim yaz olduğunda gittiğimiz bir sahil kafesi, deniz kenarı, kıyısı yürüyüşü falan yoktu. ODTÜ’lü yıllarda göl gezilerimiz oluyordu ama orada da yanında yiyecek içecek bir şeyler götürmezsen aç kalırdın, uzun uzun oturalım, rakı balık keyfi yapmak, güneşi batırmak falan…bunları bilmezdik. Hava Ekim’den sonra soğuk, ayaz, karlı olduğundan da öyle sokaklarda gezelim, dışarılarda buluşalım gibi faaliyetlerimiz de sınırlıydı, temelde evde otururduk. Ankara 1980’lerde, kültür ve sanat faaliyetleri dışında, az çok şu an yaşadığımız duruma benzer bir sosyal ortam sunuyordu. Hele Şubat tatilleri…Ben, kardeşim ve bir müze gibi korumak istediği evin düzeni için Sisifos* gibi beyhude bir çaba ile burnundan soluyarak çalışan annem, evde. Babam herkes için en hayırlısı olduğu defalarca yaşandığı üzre -şimdi de olduğu gibi- işte.
Şu an duygu olarak 1985 Şubat tatilindeyim.
Yani, uzun süre bu evde vakit geçirme durumunun tatbikatını yaptım!
Aslında bütün bu haberler, gelecek endişesi, neler olacağına dair uzmanlardan ve şuursuz başkalarından da duyduğumuz felaket senaryoları…Değişecek düzen, düzenin ne olacağı bilinmediği için düzen adı verilen kaos. Karantina, sokağa çıkma yasağı, artan vak’alar, ölümler, cinnetler…Belki Xanax ile birbirine katlanan çiftlerin aynı çatı altında vakit geçirerek sınanması, başkasına taşeronlukla baktırdığımız çocuklar ile delirmeden yaşama becerisi…Bayağı bir dağılmış durumdayız. Ama sakin olun. Bir kaç önerim var. (naçizane).
Önce derin bir nefes alın ve ne kadar dağılmış olsak da toparlanarak kendimizle hapis kaldığımız düşüncesini, kendimizi, ailemizi ve çevremizi tanıma becerisine çevirerek Corona günlerini güzel anılar ile atlatmaya çalışalım.
Şimdi geliyorum öneriler kısmına.
MADEM GEZEMİYORUZ O ZAMAN ASTRAL SEYAHAT YAPARIZ
Malum, sınırlar kapandı, uçaklar uçmuyor, vizeler çıkmıyor…O zaman çocukluğumda oda cezası aldığım günlerde yaptığım bir engelsiz seyahat denemesine davet ediyorum sizleri.
Önce şu kısa bilgi ile başlamak istiyorum. Beynimizin %75 faaliyeti görmek içindir. Ne istersek ve bunu nasıl detaylandırırsak beynimizle bunu görmüş gibi yaşabiliriz. Bu bizim zihinsel bir becerimiz. İkinci konu ise aklımıza gelen düşünceleri engelleyemeyiz ama yönetebiliriz. Bu da yine beynimize hükmedebilme özelliğimiz, irade ve nefsin de temel faaliyeti. Son olarak da derin nefes almak bizi sakinleştirir. Zihinimize ve bedenimize “her şey yolunda” deme mesajımızdır sakin kalabilmek…
Evet başlıyor muyuzu beyler bayanlar!

  1. Önce kendinize rahat ettiğiniz bir yer seçin. Konforlu olun, mümkünse sırt üstü uzanın, kürek kemiklerinizi birbirine yakınlaştırın, omuzlarınız kasılmasın. Boynunuzu omurganızın düz durabilmesine izin verir şekilde rahatlatın. Ellerinizi ve bacaklarınızı rahatça yana bırakın. Gözlerinizi kapatın. (Bu yoga’daki Savatsana pozu. Oğlumun en sevdiği yoga duruşu.)
  2. Benim müzik listemde olan bir kaç beste var, bu egzersizi yaparken kullandığım, arka planda müzik olursa, günlük ev ve çevresel gürültüleri duymaz ya da onlara konsatre olmazsınız. Örnek parçalar:

FKJ -Ylang Ylang
Drift – Michael Logozar
Saudade da Gaia – Joep Beving
Envol – Rob Simonsen
Stephan Micus – To the evening child

  1. Şimdi içinizden 7’ye kadar sayarak derin bir nefes alın, sonra bunu yine içinizden 7’ye kadar sayarak tutun…Yine 7’ye kadar sayarak verin ve yine 7’ye kadar sayarak tutun…Bunu 7 kere tekrarlayın. (Bu Ho’oponopono meditasyonunda kullanılır)
  2. Şimdi bir bakın bakalım neler oluyor bedeninizde, ayak parmaklarınızdan başlayarak bütün bedenizi saçınıza kadar tarayın, ağrıyan, kasılı kalmış bir yeriniz var mı? Rahatlatın. Serbest bırakın kendinizi. Çünkü şimdi “mutlu ülke“nize uçacaksınız
  3. Şimdi kendinize mutlu bir yer yaratın. Neredesiniz? Hava nasıl? Çevreniz nasıl? Üzerinizde ne var? Ne yapıyorsunuz…Hepsini detaylı bir şekilde zihninizde canlandırın…Orada oturun, kendi gözleriniz ile görün, ellerinizi görün, manzaranın tadını çıkartın. Eğer aklınıza düşünceler gelirse onları fiziki bir forma sokup fırlatın atın gitsin. Yerdeki çakıl taşı yapın, fırlatın gitsin, yaprak yapın, suya düşsün gitsin… Siz kendi mutlu alanınızda sadece o alanı yaratarak zaman geçirin. Sizi rahatsız edecek hiçbir şeyi oraya sokmayın. Hoşunuza gitmeyen birşey aklınıza gelip dünyanıza girerse onu yok etme gücü sizde, bunlar aklınıza gelince gözlerinizden lazer çıkarıp yok edin mesela…Uyursanız sıkıntı yok! Yolculukta uyumak normaldir.

UNUTULAN ÇAY DEMLEME SANATI
Çay içmek, kahve kültürünün café’ler ile hayatımızı ele geçirmesiyle azalan, ya da poşet çayların kolaylığına teslim olan bir alışkanlık oldu. Halbuki çay harika bir içecektir. Doğaldır, her türlü tatlı tuzlu yiyecek ile iyi gider, uzun sohbetlerde arka arkaya içebilirsiniz, paşa çayı olarak çocuğunuzla bile paylaşabilirsiniz. Farklı bir sürü ot, kök, çiçek ve kuru meyve ile kendi çayınızı oluşturabilirsiniz.
Bizim kahvaltı sofralarından eksik olmayan çayımızı evde hakkını verip demlemek isterseniz; konunun uzmanı olmasam da, çay ikram ettiğim dostlarımın samimi beğenilerine dayanarak çay demlemek ile ilgili bir kaç püf noktasını size aktarmak istiyorum.
Öncelikle tek bir çeşit çay ile yetinmeyin. Anneannem harika harmanlar yaratırdı, onu izlemek ve harmanlanan çayın kokusunu içime çekmeye bayılırdım. Anneannemin vazgeçilmezi şunlardı: Kamelya, Rize Turistik, Tomurcuk, Earl Grey. Bunları ise şu oranlarla harmanlardı: Rize beş ölçek, Kamelya üç ölçek Tomurcuk ve Earl Grey birer ölçek. Siz de kendi damak zevkinize göre harmanlayabilirsiniz. Ben hala bu formulü kullanırım. Sonra bu çayı iyice birbirine karıştırır ve ince elekten geçirip tozunu ve çok küçük parçaları atardı. Böylelikle çay pırıl pırıl demlenirdi. Çayı demlerken ise koyacağı çayı demlikte ıslatır, o suyu süzer ve bir miktar suyu çay kurumasın diye ekler ve her zaman içme suyu ile çay yapardı. Demlenirken çayın evdeki kokusu bana hala anneannemi ve akşamüstü kendi yaptığı reçeller ve kurabiyeler ile kurduğu mükemmel sofraları hatırlatır.
Koku beynimizin en son kaybettiği algı. Evde çocuklar ile birlikteyken, bu anları harika bir çay kokusu ile onların geleceğine mühürleyebiliriz.
Dilerseniz bu çaya kakule, tarçın çubuğu, karanfil atıp başka bir lezzet de yakalayabilirsiniz. Bunu ben genelde akşam çaylarıma katıyorum.
Yeşil çay içmeyi tercih ediyorsanız, lezzetli ve yumuşak bir içim için öncelikle çayınızı bir haşlayın! Çayda bulunan tein aslında böceklere karşı çayın savunma mekanizmasıdır. Oldukça acı bir maddedir. Siyah çay ısı işlemlerinde bunun bir kısmını kaybettiği halde yeşil çayda tein hala aktiftir. Bu nedenle eğer bunu içeceğinizde bırakırsanız hem yeşil çay çamur gibi, hem de felaket acı olur. Dolayısı ile, demleyeceğiniz yeşil çayı bir miktar kaynar suda 1-2 dakika bırakın ve o suyu süzün, göreceksiniz ki koyu sarı çamur gibi bir su olacak bu. Bunu atın, çayınızı yıkayıp öyle sıcak su ekleyin. O zaman yumuşacık içimli uçuk yeşil bir çayınız olacak. Dilerseniz yeşil çayı kendi ağız tadınıza göre kuru meyveler ile de tatlandırabilirsiniz.
Bu şekilde demlenen çay acı olmadığı için şekerle de tatlandırılmaya ihtiyaç duymaz. Afiyet olsun.
YAPRAK SAFARİ
Benim kurumsal hayatta çok yoğun çalıştığım ve oğluma çok vakit ayıramadığım zamanlarda uydurduğum bir etkinlikti Yaprak Safari. Aslında yaptığımız; birlikte, yaşadığımız sokak, evimizin bahçesi ve mahallemiz içindeki güzellikleri keşfetmek ve oğlumda çevresi ile ilgili oryantasyon algısı yaratmaktı.
Gerekli malzemeler; küçük bir kutu, makas ve cep telefonu.
Peki safari nasıl başlıyor?
Evden dışarı çıkın ve farklı ağaç ve yapraklı bitkileri fark edin. Nasıl bir ağaç, başka neleri var? Çiçekli mi? Meyvesi var mı? Kozalak ya da tohumları var mı?
Biz bu bitkiye isim verseydik ne derdik? (Türkçe bitki isimleri o kadar garip ki daha eğlenceli ve sempatik isimler bulacağınız kesin!)
Bu bitkilerden nazikçe -ve özür dileyerek- birer yaprak kesin ve kutuya koyun.
Harika bir uygulama var PlantSnap diye, oradan bu bitki/ağaç ile ilgili botanik bilgisi de edinebilirsiniz.
Eve geldiğinizde yürüdüğünüz yerlerin krokisi ile ile birlikte bu yaprakları yapıştırdığınız ve yanına kısaca ona taktığınız ad ve bitki özellikleri olan bir poster hazırlayabilirsiniz.
Oğlumun en sevdiği aktiviteydi. Hala bunu için tuttuğu defterleri saklar.
NETFLIX and TUZLUK
Netflix ya da en azından Youtube’a erişiminiz olduğunu düşünerek aile için adil ve demokratik, bir o kadar da eğlenceli bir toplu izleme etkinliği!
Herkesin kişisel bilgisayarı, cep telefonu, ayrı odalardaki televizyonlar, ipad’ler…Evdeki ekran sayısı çoğaldıkça birlikte bir içeriği paylaşma ve bununla ilgili yorum yapıp ortak bir hafıza geliştirme fırsatlarımız da azalıyor.
Bu basit bir öneri. Çocukluğumun en kolay ama bir o kadar da eğlenceli kağıt oyuncağı tuzluk! (Bilmeyenler için youtube linki: https://www.youtube.com/watch?v=eH7BhFS4kks)
Tuzluğun sekiz adet yazı yazılacak bölgesine herkes birer konu başlığı önersin. Bizim ailedeki başlıklar Aslanlar, Arabalar, Denizaltı ve İcatlar. Bir de film, belgesel, dizi, reality show gibi farklı türleri de diğer dört alana yazın.
Evdekilere sıra ile sorun kaç kere ne? dört kere sağ işaret parmağı ile iki kere sol parmak.
Filmlerle ilgili belgeseller de çıkabilir, Aslanlarla ilgili diziler de! Oylayın ve ortak beğeniye göre birlikte (çay içerken) izleyin
TOPLU SAÇMALAYARAK EVDEKİLERİ TANIYORUZ
Son aktivite ise evde hayal gücümüzü felaket senaryolarından faklı ve daha yaratıcı bir amaç için kullanmak ile ilgili.
Evdekilerden küçük kağılara akıllarına gelen kelime, isim, eylem herhangi bir şeyi yazmalarını isteyin. Bunları yazıp katlayıp küçük bir kaba koyun.
Bir roman ya da hikaye kitabı alın ve kitabın bir sayfasındaki bir kaç paragrafı sesli okuyun, odadaki birinden kelimelerin olduğu kaptan bir kelime seçip bunu kullanarak hikayeye devam etmesini isteyin. Sıra ile ilerlemeyin, dilediğiniz kişiye hikayeyi devam ettirebilirsiniz. Son kelimeyi seçen, hikayenin sonunu da yazar.
Evde, otelde, yazlıkta, yolculukta, hastayken ve sıkılmışken kendinizi ve çevrenizi oyalamak zordur. Şimdi yeni düzende bir mecburiyet oldu. Aklımızı güzel şeyler için kullanıp, bütün bu evdeki zamanı kendimiz ve çevremiz için anılara dönüştürebilmek mümkün. Aynı zamanda birlikte vakit geçirirken kendimizin de ailemizdekilerin ya da dostlarımızın da hayalleri, beğenileri, hayal gücü ve geçmişleri hakkında daha fazla şey öğrenebilmek ilişkileri derinleştirmek adına evde kalmak harika bir fırsat.
Sonuna kadar okuyan herkese 1985 Ankara’sından kendi mutlu ülkesine iyi yolculuklar dilerim.

Leave a reply

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir