Hayatı matematik, kimya gibi pozitif bilimler ile anlayan bir kafa yapım var, bu çocukluğumdan beri böyle.
Ortaokulda Matematik hocamız bize “mod”ları öğretirken bayık ortamı biraz gevşetmek için şöyle bir espri yapmıştı : “ Yani biri yolda giderken size 2+2 kaç diye sorarsa once hangi mod’da diye sorun!”, ben bunu “hayatta gerçekleri söylemenin bir sürü yolu var, yeter ki karşınızdaki insanın algısını iyi belirleyin” şeklinde bir felsefe olarak anlayıp, hayatımda da birşeyleri anlatırken hep mod’ları kullandım.
Keza Fizik dersinde ilk öğretilen kural olan “Enerji ne yaratılır ne de yok edilebilir!” kuralı da benim açımdan ölümden sonra hayatı açıkladığı gibi, aşk enerjisini aşk bitince beni tüketen bir enerji yerine, üretken bir kaynağa dönüştürmek için kullanmama vesile olmuştur.
Kendimi ve bazı insanları hayattaki katalizörler olarak görüp, bazen birbirini yoran iki insanın ya da durumların aynı “metal yorgunluğu” gibi bir ince nokta bulup oradan kopması gerektiğine inanmışımdır.
Bu aralar Kuantum Fiziği ilgimi çekiyor ve geçen gün öğrendiğim bir gerçek de bende çok temel bir uyanış yaşattı! Hayatın boş olduğunu biliyordum da bunun fiziki bir gerçek olduğunu pek bilmiyordum.
Her bir atom’un içinde atoma ağırlığını veren bir nükleus(çekirdek) bulunuyor ve bu atomun gerçek ağırlığını belirliyor (eminim bunu lise eğitimimin bir noktasında anlatmışlardır ama ben o sıralar tabi ki ruh bedenden ayrılmış bambaşka bir kafa yapısındaydım!) ama atomun %99,9999999999’unu boşluk oluşturuyor yani sevgili nükleus bir katedral’deki sinekten farksız bir durumda.
Kuantum Fiziği şöyle diyor; eğer bir vakum yaratsak ve bütün atomlardaki boşluğu çekebilsek, insanlığın tümünü bir şeker küpüne indirgeyebiliriz.
Yani aslında içimizde o hissettiğimiz boşluk var ya gerçek.
Kilo vermek isteyenler, valla gerek yok, sadece ağırlığınızın %0,0000000001’I kadarsınız zaten!
Şimdi önemli olan konu şu; bu boşluğu neyle dolduruyorsunuz?
Hayatı anlamlı kılmak için size siz yapan %0,0000000001’in dışında o boşluğu dolduran şey ne?
Şimdi sevgi arayışı anlam kazanıyor. Sadece insanlarda da değil, mesela kedilerde, köpeklerde, çiçeklerde, su’da. Sevgi öyle bir enerji ki, hayatta yüklediğiniz her form güzelleşiyor, serpiliyor. Çiçekler daha fazla çiçek açıyor, kediler daha uzun yaşıyor, su molekülleri bile kendi kendini temizliyor ve onlar da Kristal çiçekler açıyor.
Aşk da daha anlamlı oluyor. İşte bu yüzden herşey aşk ile ilgili.
İnsan psikolojisi üzerine okuduğum bir kitapda şöyle bir anekdot vardı:
Kamboçya’da PolPot zulmünden kaçırılmaya çalışan bir grup insanı, bir gemide çok zor koşullarda Amerika’ya göçmen olarak getiriyorlar. Bu insanların aileleri gözleri önünde paramparça edilmiş, kadın erkek tecavüze uğramışlar, çocuklarını geride bırakmışlar ya da evlatlarının ölümünü izlemişler…açlıkla sefaletle mücadele etmişler. Dolayısı ile onların bozulan psikolojilerini düzeltip öyle topluma kazandırmak isteyen Amerikan devleti bir grup travma psikoloğunu onların ilk varış noktaları olan mülteci kampına göndermişler. Psikologların bu insanlardan dinledikleri en büyük sıkıntı 2 ay süren yolculukta yeni filizlenen aşklar ya da taze kalp kırıklıkları ile ilgili sorunlarmış.
Gerçekten çok çarpıcı. Beatles’ın dediği gibi “All you need is love!”
O boşluğu ya aşk ile dolduruyorsunuz ya da içinizde koca bir kara delik ile geziyorsunuz. Hayat eğer sevmiyorsanız ve sevilmiyorsanız gerçekten çok boş. Öyle boş ki; zamanımızın neredeyse en büyük dilimini harcadığımız şey olan iş hayatında çok başarılı olanlar, sayamayacağı kadar parası, altından gemileri olanlar, etrafında sarışın-esmer-kızıl bombalar ile gezenler…Yine de hayatlarından vazgeçebilecek kadar mutsuzlar. O derin alanı, o sineğin fink attığı yüce boşluğu sadece sevginin enerjisi doldurabiliyor.
O yüzden biz sevildikçe var oluyoruz, ölsek bile sevildikçe yaşıyoruz.
Lütfen hayatınızı anlamlı birşeyler ile doldurun, yoksa bir şeker küpüne sıkıştırıldığımız kadar bizim yarattığımız boşluktan çıkan enerji bütün evreni zehirleyecek.
(Valla bu Kuantum Fiziği şeytan icadı…Du bakalım daha neler öğrenicem?!)
Leave a reply